Çocuklarda ve Ergenlerde Suç İşleme

Çocuklar ve gençler yasa dışı olarak tanımlanan davranışları gerçekleştirdiklerinde, yargı sisteminin kararı sonucunda “suçlu” sıfatını taşımış olurlar. Bu davranışların hırsızlıktan, kundakçılık, cinayet ve tecavüze kadar uzanan geniş bir yelpazesi vardır. Bu yasa dışı davranışları gösteren gençlerin farklı bir çok nedeni vardır.

Suç işleyen çocuk ve genç, içinde yaşadığı toplumun ya da kültürün gerektirdiği ahlaki standartları karşılamada başarısızlığa uğramıştır. Bazen bu başarısızlık çocuğun yetersiz sosyalleşme ve vicdan gelişimi gibi psikolojik süreçleriyle ilgili olabilir. Bazense bu tür davranışlar çocuğun yaşadığı yakın çevresinde kabul görürken, daha geniş çevrede “suç” olarak görülür. Örneğin, eğer çocuk ya da genç işlediği suçların kabul edildiği ve hatta akranları tarafından bu yönde cesaretlendirildiği bir çevrede yaşıyorsa, aynı davranışları tekrar edecektir.

Çocuklar ve gençler arasında yargının önüne çıkıp ifade veren grup genelde ergenler olsa da ilk suçlarını orta çocukluk döneminde işlemeye başlıyorlar. Bu nedenle erken çocukluk döneminde sunulan çevre, özellikle anne –baba ve çocuk ilişkileri ile çocuğun suç işlemesi arasında önemli ilişki olduğu görülür.

Çocukluk döneminde sosyalleşmeyi tamamlanmadığı için suç işlenebilir. Çünkü henüz neyin suç neyin suç olmadığını bilmiyordur. Çocukların çoğu komşuların bahçesindeki meyvelerden izinsiz koparmıştır. Küçük bir çocuğun ilgisini çeken, onu heyecanlandıran birşeyi alması doğaldır. Çocuklarda 3 ve 6 yaşları arasında sıklıkla görülen bu davranışı “çalma” olarak nitelendirmemek gerekir. Çünkü bu yaşlarda çocuklarda “sahip olma, mülkiyet” duyguları tam gelişmemiştir. Çocuğun kendi oyuncaklarını başkasına vermek istememesi de paylaşmayı henüz öğrenemediğindedir, mülkiyet duygusunun gelişmesi yüzünden değil. Bazen çocukların kendi eşyalarını bırakarak, başkalarının eşyalarını aldıkları görülür. Maddi değerlerin farkında olmadıkları için değiş tokuş yapmak ta onlar için önemli değildir. Başkasının eşyasını izinsiz almanın yanlış bir davranış olduğunu bilemezler.

Jean Piaget’in çocukların moral ve bilişsel gelişimlerini içeren klasik çalışmalarında; birçok çocuğun ortalama 7 yaşına dek, “kasıt” ya da “niyet” içeren bir şekilde davranma kararını alamayacağını açıklamıştır.      

Çocuklar birçok sebepten dolayı izinsiz eşya alabilirler. Bazıları bir dengesizlik ya da eşitsizlik olduğunu hissettikleri zaman yapabilir. Örneğin, çocuğun ailesinin cebinden çikolata alabilmek için izinsiz para aldığını düşünün. Bu durumda çocuk, diğer çocukların da kendi gibi çikolata aldığını ve dünyada herkes için bir sürü çikolata olduğunu ve kendisinin de bir tane almasında bir sakınca olmadığını düşünür.

Bazense izinsiz aldıkları eşya sevdikleri birini hatırlattığı için alırlar. (“Kardeşimin bebeğini alacağım” – belki kardeşinin onunla beraber olmasını istiyor olabilir ve kardeşinin bebeğini aldığında onu incitebileceğinin farkında olmayabilir).

Bu yaşlarda,  gereksinimleri karşılanmayan çocukların; örneğin, okul döneminde harçlık verilmeyen çocukların cepten para çaldıkları görülür. Para biriktiren “cimri” anne-babaların çocukları, yeterince oyuncağa, giysiye ya da sevgiye sahip olamadıkları için “çalma” davranış bozukluğunu gösterir. Ya da harçlık alsalar bile yine de anne-babanın cebinden para çalabilirler. Bu davranışın altında inançsızlığı ve cimriliklerini kınama  gibi bilinçaltı duyumsamaları vardır. Paraya aşırı önem verilen, maddiyatın ön planda olduğu evlerde çocuklar da paranın bir güvence olduğuna inanarak çeşitli eşya ve paraları saklama eğilimi duyarlar.

Çalma davranışı karşısında aileler neler yapabilir?

Eğer aileler çocuklarına uygun yollarla davranırlarsa, bu davranış çocuğun yaşı ilerledikçe sona erecektir.  Bu dönemde çocukla inatlaşmamak gerekir. Çocuğun elinden kendine ait olmayan eşyayı almak için onu zorlamak ya da onunla inatlaşmak çözüm değildir. Dikkati başka yere çekerek, elindekini unutmasını sağlayın , ya da o an için ses çıkartmayıp daha sonra sahibine geri vermesini sağlayın.

Ailelerin çocuklara eşyalarına sahip çıkmaları ve diğer kişilerin eşyalarına saygı göstermeleri konusunda konuşması gerekir. “Çalma”, “yalan söyleme” gibi  kavramları yeni yeni anlamaya başlayan 5-6 yaş çocukları için, onlara izinsiz bir başkasının eşyasını almanın o kişiyi inciteceğini ve üzeceğini anlatmanız gerekir. “İzinsiz kimsenin eşyasını almıyoruz. Bu da ailemizin kurallarından biri” şeklinde de hatırlatmalar yapılabilinir. Bu kuralı uyguladığı zaman çocuğunuzu ödüllendirin (Örneğin; bir şeyi isterken izin aldığını gördüğünüz zaman, ya da izin vermediğiniz de sizden onu izinsiz almayıp başka bir şeye yöneldiği zaman, vb. gibi). Çocuk aldığı eşyayı geri götürdüğü zaman, sözel ödüllendirme yapılabilir fakat daha sonra bu konunun aile tarafından gündeme getirilmemesi gerekir. Böylece çocuk açtığı yeni sayfa ile yaşamına devam edebilir.

Çocuğunuzla eşyaları izinsiz almak yerine neler yapabileceği hakkında konuşabilirsiniz. “Birşey almak isteğinde (arkadaşının oyuncağı, para, vb.) onu alamadığında neler yapabilirsin?” diyerek alternatifler geliştirmesine yardım edin (arkadaşının oyuncağını çok beğendiysen ona bunu söylemek, izin istemek, vermezse başka bir şeye yönelmek, vb. gibi).

Her konuda olduğu gibi bu konuda da aileler çocuklara model olurlar. Örneğin, eşinizle yaptığınız konuşmada işyerinizde bırakmayı unutarak eve getirdiğiniz kalemleri gösterdiğiniz ya da alışveriş sırasında yalnışlıkla az ödeme yaptığınız ve bunun farkedilmediğini anlatarak övündüğünüz gibi örnek durumlar çocuğun dürüstlük kavramını anlayabilmesini zorlaştırır.

Sevgi ve şefkatten uzak büyüyen ya da aşırı koruyuculukla büyütülmüş çocuklarda da bu davranış görülür. Bu durumlarda çocuk bu yolla kızgınlığını ifade edebilir, ailesinden ya da arkadaşlarından öç almaya çalışabilir. Çalınan eşya sevgi ya da şefkat yerini dolduran bir eşya da olabilir. 

Kısaca çalma davranışı fiziksel ya da psikolojik olarak gereksinimleri karşılanmamış çocuklarda çocuklarda 8-9 yaşlardan sonra davranış bozukluğu olarak görülür. Eğer bu davranış ileriki yaşlarda devam ederse ya da diğer davranış bozuklukları ile kendini gösterirse, çocuğun duygusal gelişiminde (kendine yetersizlik, değersizlik duyguları) ya da aile olan ilişkilerinde ciddi problemler olduğu düşünülür. Sürekli bu davranışı gösteren çocuklarda insanlara karşı güvensizlik ve yakın ilişkiler kurmada güçlük görülür. Suçlu hissetmek yerine, suçu diğer insanlara atma “bana ihtiyaçlarımı vermedikleri sürece, onları ben kendim alırım” düşüncesiyle hareket ederler. Bu durumlarda bir uzmandan yardım istemek gerekir.

Çocuklara sevgi ve şefkat göstererek, onlara değerli olduklarını hissettirerek, kişiliklerine saygı duyarak ve gereksinimlerini karşılayarak bu davranışın sönmesini sağlayabilirsiniz.

Ergenlik döneminde ise suça yönelten etkenler hızlı bir bedensel ve ruhsal değişimden, kalıtımsal nedenlerden, zekadan kaynaklanacağı gibi, yanlış eğitim, yetersiz sevgi ve şefkat de olabilir. Değişen diğer yargıları, ahlak kurallarının bozulması, düzensiz kentleşme ve sanayileşme, ekonomik bunalımlar gibi sosyo-ekonomik nedenlerde ergeni suça iten etkenler arasında sayılabilir.

Hukuki açıdan çocuk 11-18 yaş arasındaki çocuklardır. Çocukluktan yetişkinlik dönemine geçiş olan bu yaşlarda genç, ben kimim? kime benzemeliyim? ne olmalıyım? vb. gibi sorularla kendi kimliğinin arayışı içindedir. Ailenin isteklerine başkaldırır, özgür olmak ister.

 

Çevresel ve Biyolojik Faktörler

Suç oranları bölgeden bölgeye farklılık göstermektedir. Özellikle sanayileşmenin ve hızlı kentleşmenin olduğu bölgelerdeki şehir merkezlerini çevreleyen kenar mahallelerde suç oranlarının arttığı görülmektedir. Bu bölgelerde suçluluk kabul gören bir davranış olduğundan, çocuk ya da genç antisosyal davranışı öğrenmesine neden olan birçok fırsatla karşılaşır. Ekonomik zorluklar, düşük eğitim düzeyi, kalabalık ve yoksul aile, göçler, kültürel çatışmalar ailedeki suçlu bireyi oluşturmakta etken olabilir.

Bu alanda yapılan araştırmalar, çevresel faktörlerin yanı sıra suç işleyen çocukların ve gençlerin çoğunluğunda zekanın düşük olduğunu belirtse de, bu durumun suç işlemelerine neden olabilecek tek başına bir etken olmadığını ortaya koymuştur.

 

Hangi durumlarda suç işlerler?

Dürtüsel davranış sonucunda suç işleme: Kaygı, güvensizlik ve mutsuzluk gibi duygular çocuğu suç işlemeye teşvik edebilir. Çocuk ya da genç çalmanın cezalandırılacak bir davranış olduğunu öğrense de yakalanma olasılığının düşük olduğu durumda, arzu edilen nesnenin çekiciliği, yaşamında yalnız bir kez tüm kontrolünü kaybetmesine neden olabilir ve antisosyal davranış gösterebilir. Yaptığı davranışın nasıl sonuçlandığı gelecekte izleyeceği yolu belirler. Eğer sonuç başarısızsa, çocuk yakalanmış ve cezalandırılmıştır ya da olası ceza beklentisiyle bir huzursuzluk yaşar (suçluluk duygusu) ve bu davranışı tekrar etme olasılığı azalır. Eğer sonuç başarılı ise, çocuk cezalandırılmamıştır ve en az düzeyde rahatsızlık hisseder ve aynı şartlar elde edildiğinde benzer davranışı gerçekleştirme olasılığı artar.

Bu tür suçların tedavisinde çocuğun aile içi ilişkilerine odaklanıldığı zaman, başarılı sonuçlar elde edilebilir.

Sosyalleşeme durumu: Çocuğun ya da gencin antisosyal davranışlara engel olacak içsel kontrolleri kazanamaması. Erken gelişim dönemlerinde anne baba ile kurulan ilişkinin niteliği ve aile yapısı burada önem kazanmaktadır. Anne ya da babanın aşırı katı ya da tutarsız disiplini, kayıtsız ya da kinci tutumları, aile bütünlüğünün olmayışı (zayıf ya da kopuk aile bağları) çocuklarda suç işleme olasılığını artırıcı etkenler olarak görülür.

Çocuğun davranışını kontrol etmesini sağlayacak etkenler: çocuğun disiplininde anne babanın tutarlı yaklaşımları, kendinden beklenen davranışın açıkça ifade edilmesi, anne ve babanın olumlu modeler sunması, sosyal kurallara uymanın sonucunda kazançlarını (kabul, saygı, onay)  görmesi için fırsat yaratılması.

Sosyalleşme fakat uyum sağlayamama: Çocuğun ya da gencin davranışı, içinde bulunduğu sosyal çevrenin standartlarına uyumludur (örneğin, yasa dışı çeteler) ancak yasaları koyan ve yürüten, daha hakim olan kültürün normlarına aykırıdır. Genellikle düşük sosyoekonomik sınıfa ait ailelerin çocuklarında bu davranış görülebilir.

 

Duygusal alanda yaşadıkları sıkıntılar:

Suçlu çocuklarla yapılan araştırmalarda, duygusal alanda yaşadıkları sıkıntılar şu şekilde belirtilmiştir:

-         Duygusal ilişkilerde ya reddedilmiş, anlaşılmamış ve güvensiz hissetmek ya da sevilmediğini hissetmek.

-         Kendini ifadede ya da diğer haz veren isteklerde yaşanan engellenmişlik.

-         Aile içinde, okulda ya da sosyal etkinliklerde hissedilen yetersizlik ve aşağılık duyguları.

-         Hatalı anne baba tutumları ve aile içi sorunların getirdiği stres.

 

        İleri derecede tutucu ve katı kurallı tutumlar. Verilen cezalar çocuğa duygusal olarak yıkıcı ya da fiziksel olarak acı verici şekilde ciddi boyutta olabilir.

 

Ancak güçlü bir cezalandırma ile disiplin sağlanır inancına sahiptir anne-babalar. Örneğin bazı ebeveynler çocuğu displin etmek için dövmek gerektiğini düşünürler.  Ancak dayak çocuğa sadece saldırgan modeller sunar.

 

        Çocuğun kişisel değerini küçültmesine ve hayal kırıklığı yaşamasına neden olur. Bedensel ve ruhsal olarak büyük mutsuzluk hissetmesine ve acı çekmesine neden olur.

 

        Kısa dönem için çocuğun davranışlarını değiştirebiliyor fakat bu yaklaşım onun dünya için hissettiği temel algısını değiştirmiyor. Tam tersine, dünyanın tehlikeli bir yer olduğu inancını pekiştiriyor.

 

        Karşısındakinin de duygularını anlama becerilerinin gelişmesini engeller.

 

        Acı bile verse bir çeşit ilgi olduğundan çocuk kayıtsızlık yerine tercih edebilir. Ve bu olumsuz ilgi, çocuk saldırganlıklarının en önemli motivasyonudur. Aile içinde ya da okulda saldırgan tavırları ya da şakalarıyla çevresinin ilgisini çekmeye çalışan ve bu yolla çevresindekilerin hoşnutsuzluğunu üstüne çekip bunu bir onay olarak kabul eden çocuklarla karşılaşıyoruz. Suçlu ilgi odağındadır, gurur içindedir.

 

-         Yoğun şiddette yaşanan kardeş kıskançlığı ya da aile içinde çocuklar arasında yapılan aşırı ayırımcılık.

-         Suç işlemekten dolayı yaşanan yoğun suçluluk duygusu ya da cezalandırılma isteği.

Yukarıda sayılanların hiçbiri çocukların suç işlemelerinde tek başına yeterli bir etken olarak sayılamaz. Çocuk anti-sosyal davranışı öğrenmedikçe (anne babadan ya da akranlardan) suç işleyemez ve bu davranışı gerçekleştirmek için bir motivasyonu olmadıkça (ödül, kabul, onay, gibi) davranışı sürdürmekte ısrarlı olmayacaktır.

Neler yapılabilir?

Suçlu çocuklar gelişimleri sürecinde topluma uyum sağlamaları için kazanmaları gereken öz-kontrol becerilerinde başarısızlık yaşamışlardır. Bazı çocuklar neyin kabul edilir, neyin kabul edilemez davranış olduğunu öğrenir ve kendi davranışlarını kontrol etmeyi başarırlar. Ancak suç işleyen çocuk ya da genç ya kabul edilebilir ya da edilemez davranışlar arasındaki ayırımı yapamaz, ya da bu ayırımı yapsa bile yeterli özkontrol becerisini geliştiremez. Bu nedenle çocuklara erken gelişim dönemlerinden itibaren özkontrol becerilerini geliştirmeleri için destek vermek çok önemlidir. Yani çocukların kendi kendilerini kontrol edebilmeleri, bu kontrolü içselleştirebilmeleridir önemli olan. Böylece çocuk kendi davranışlarından kendini sorumlu tutabilmeyi öğrenir. Suçlu ya da risk altındaki çocuklara bu tip sosyal becerileri kazandıracak önleyici ve tedavi edici eğitim programları uygulanmalıdır.

 

       Özkontrol geliştirmek önemlidir çünkü

 

      Kendilerini kontrol edebilen bireyler güvenilir ve sorumluluk sahibidirler. Bu insanların doğru şeyleri yapacaklarına inanılır. Örneğin birinin, polis memuru ortalıkta olsa da olmasa da kırmızı ışıkta beklemesi gibi.

 

      Karar alırken kendilerini güçlü hissederler. İç kontrole sahip olan insanlar kendi seçimlerini kendileri yapabilirler.

 

       Çocuklarda özkontrolün gelişmesi için

 

1.      Benliklerini güçlendirmek gerekir.

 

Çocuğun benliğini güçlendirmek için :

Seçim yapabilmesini ve karar verebilmesini sağlayacak fırsatlar yaratarak hakimiyet duygusuna sahip olmasını sağlayın.

Seçim yapabilme fırsatının tanınması çocuğun kişilik gelişimini önemli ölçüde etkiler. Her çocuğun yetenekleri ve yaşı göz önünde bulundurularak çocuklara bu süreci yaşatmak, onların karar verme becerilerini, iç görülerini, esnekliklerini geliştirecek ve hayat boyu önlerine çıkacak ağır kararlarla başa çıkmalarına yardımcı olacaktır.

Tabii burada çocuğa sunulan seçeneklerin uygun olması, çok zor olmaması gerekir. Örneğin annesi ve babası ayrılmaya karar vermiş 4 yaşındaki bir çocuğa kiminle kalmak istiyorsun sorusu, bu yaştaki bir çocuğun verebileceği çok zor bir karar.

Okulöncesi dönem çocukların karar vermeleri için sayısız fırsatlarla doludur. Önemli olan yetişkinin, çocuk bir kez karar verdikten sonra onun seçimine saygı duymasıdır. “Tatlını şimdi mi yemek istersin?” “Parmak boyası mı yapmak yoksa bloklarla mı oynamak istersin?” gibi sorular çocuğun karar vermesini sağlar çünkü çocuk reddetse bile her iki taraf için de sorun yoktur.)

2.      Ahlak gelişimlerini desteklemek (Çocukların doğru ve yanlışı ayırtedebilmelerini sağlamak)

 

Vicdan bize neyi yapmamız ve yapmamamız gerektiğini söyleyen iç sesimizdir.

Vicdan gelişiminde iki önemli faktör yer alır:

        Yetişkinle (anne-baba/öğretmen) çocuk arasında şefkatli bir ilişkinin varlığı.

Okulöncesi dönemde çocuk duygusal bağ kurduğu kendi cinsi olan ebeveynle özdeşim kurarak, onun davranışlarını, tutumlarını, değerlerini, duygusal tepkilerini model alır. Sonuçta; model aldığı ebeveynler de o kültürün değerlerine, tutumlarına ve özelliklerine sahip olduğundan, çocuk aynı zamanda içinde yaşadığı sosyal çevreye ve kendi cinsine ait rolleri de öğrenmiş olur.

            Çocuk, bu özdeşim süreci içinde benimsediği kodlara aykırı tutumlar sergilediği zaman ise vicdanı devreye girer ve suçluluk duymaya başlar. Çocuğun sosyal çevresi genişlediği zaman ailesinden daha farklı özdeşim kurabileceği modellerle karşılaşır.- mahalle arkadaşları, öğretmenler, kahramanlar- Dolayısıyla, çocuğun kişiliği bir seri özdeşim sonucu kurulacaktır. Bazı yönlerden ailesi gibi, bazı yönlerden çok sevdiği, hayranlık duyduğu öğretmeni gibi, ya da filmlerde ya da hikaye kitaplarında karşılaştığı kahramanlar, ya da çevresindeki diğer önemli kişiler gibi olacaktır. Kişiliğinin gelişiminde birçok farklı kaynak yer aldığından, karmaşık ve kendine öz bir yapı oluşturacaktır. Zaman içinde bu kaynaklar, ailesinden daha da baskın yer alabilir.

Böyle bir içselleştirmenin önemini düşünürsek, okulöncesi çocukların anne-babalarının ve öğretmenlerinin çocuklarda bu iç kontrolü nasıl kuracakları önemli bir sorudur. Onlara doğru olanı söylemenin yanında bunu yapmalarını nasıl sağlayacaklar? Yetişkinlerin, bunun seneler sürecek uzun bir süreç olduğunu ve bu sürecin de çocuğun benliğinin gelişmesine ve güçlenmesine ve ahlak gelişimine (yani doğru ile yanlışı ayırt edebilmesine) bağlıdır ve ahlak gelişimi sürecinde de hangi istekleri kontrol edeceğine karar verir.

 

        Çocuğa bir şeyi neden yapması ya da yapmaması gerektiğini açıklamak.

Örnek:

-         Arkadaşına blokla vurmana izin veremem çünkü canı çok yanar.

-         “Kuralımız neydi? Tuvaletin sifonunu çekmek!” yerine

-         “Her zaman tuvaletin sifonunu çekiyoruz, böylece bir sonraki arkadaşın tuvaleti temiz bir şekilde kullanabilir.” denilebilir. Bu ifade çocukların diğer kişileri düşünmelerine yardımcı olur. Başka deyişle onlara karşılarındakinin bakış açısını yakalamayı öğretir. Küçük çocuklar bunu yapmada çok başarılı olmasalar bile, bunun önemli olduğunu farkedebilirler. Gözü kapalı bir şekilde çocukları kurallara uymaları için zorlamaktansa (emretmektense) bu yaklaşım onlar için çok daha iyidir.

Diğer bir örnek:

-         Şekeri geri vermeliyiz, çünkü parasını ödemedik. Birşey satın aldığımız zaman parasını vermeliyiz. İnsanlar istedikleri şeyleri çalışıp kazanarak alırlar “ gibi bir ifade”Bu şekeri nasıl izinsiz alırsın? Çok şımarık bir kızsın” a tercih edilir.

(Karşılarındaki insanı düşünmelerini ve onların bakış açılarını yakalamalarını sağlar).

 

       Kendini yeterli ve değerli hissetmesini sağlayın. Kendi hakkında olumlu düşünen ve yeterli hisseden biri, kendini kontrol etmekte de zorlanmaz. Ancak bazı çocuklar yalnızca hatalı davrandıkları zaman anne-babalarının ya da öğretmenlerinin ilgisini çekerler. Yetişkinle kurulan negatif ilişki çocuğun kendini değerli hissetmesini sağlamaz. Okuldaki en “yaramaz” çocuk olarak etiketlenmiş çocuklar bile her zaman hatalı davranmazlar. Zamanların bir bölümünü kabul edilebilir aktivitelerle geçirebilirler.

 

YETİŞKİN TEPKİLERİNİ GÖZDEN GEÇİRELİM:

 

Çocuklar yaşamlarını yaşadıkları çevreye nasıl uyum sağlayabileceklerini aramakla geçirirler. Ne kadar bağımlı ya da bağımsız olmalarına izin verilecek? Davranışlarının sonuçları ne olacak? Onlara ne yapmaları gerektiğini kim söyleyecek? Onlara model kim olacak?

Anne babalar çocukların öğrenme ve gelişim sürecinde onlarla tutarlı, şefkatli ve anlayışa dayalı bir ilişki geliştirmişler mi? Kendilerine şu soruları sorabilirler:

Beklentileriniz çocuk için anlaşılır mı?

Çocuk davranışını ilişkilerin sınırlarını test etmek için mi sergiliyor?

Çocukların gelişim hızları, ilgileri, aile yaşamları birbirinden farklıdır. Çocuğunuzu yeni durumlara hazırlıyor musunuz? Yeni durumun ne hakkında olabileceği ve ondan hangi davranışı beklediğinizi açıklıyor musunuz? Hemen tepki vermemesi için iki yönlü iletişimi kullanın, onun da kendi sınırlarını ve kurallarını koymasını sağlayın.

SONUÇ: Çocuk suçlarında çocuğu cezalandırmaktan çok onun neden bu işe kalkıştığı araştırılıp yeterli eğitimin ve psikolojik desteğin verilmesi gerekir. Bunun sağlanması için çocuk psikolojisini iyi bilen uzman kişilere ihtiyaç vardır. Çocuğun varsa ailesiyle işbirliğine girerek ya da ona en elverişli ortamı sağlayabilecek birimlerle kontağa geçerek topluma yeniden kazandırılması sağlanabilir.